Çok Fazla Kişi Tarafından Bilinmese de IMDb’de Yüksek Puanları Kapan Birbirinden Kaliteli 19 Film

Vietnam Savaşı'nda birlikte savaşan iki yakın arkadaş olan Birdy ve Al, savaşın akabinde meskenlerine dönmüştür. Savaştan dönen birden fazla askerin yaşadığı ruhsal sıkıntılar iki askerde de mevcuttur. Al, savaşta ağır bir formda yaralanmışken, Birdy ise ruhsal olarak derin yaralar edinmiştir. O denli ki kendisini çocukluğundan bu yana düşkün olduğu kuşlardan biri zannetmektedir.

Seyyare bir emekçi olan John Nada, bir inşaatta çalışmak için Los Angeles’tadır. Baht yapıtı uzaylıların dünyayı ele geçirme planına şahit olur. TV, gazete ve basın yayın yoluyla halkı hipnotize eden ve gerçek imgelerini gizleyen iğrenç istilacılar, bilhassa para ve güç sahibi kimseleri kendilerine amaç seçmektedir.

Gizlice örgütlenmiş direniş hareketine katılan Nada, direnişçilerin özel üretim güneş gözlükleriyle uzaylıların gerçek yüzünü görebilmektedir.

Evli ve çocuk sahibi Francesca, Iowa-Madison County'de yaşayan bir bayandır. Kocası ve çocukları kasaba dışındayken National Geographic için araştırma yapmaya Madison County'e gelen fotoğrafçı Robert'a aşık olan Fran, evliliğini de sorgulamaya başlar.

Kendisiyle bir arada gelmesini isteyen Robert'ın teklifi nedeniyle aşkı ve ailesi ortasında kalır. Çocukları bu bağlantıyı yıllar sonra annelerinin vefatının akabinde buldukları günlüğünü okuyunca öğrenirler.

1950'li yılların Amerikan televizyonlarında bir fenomene dönüşen 'Twenty-One' isimli müsabaka tüm halkı ekran başına çekerken televizyon kanalına ve sponsor firmaya da servet kazandırmaktadır. Yarışta aylardır birinci olan fakir yahudi Harbie Stempel aylarca halkın hayranlığını kazansa da NBC kanalının yöneticileri bu yarışmacı profilini değiştirmeye karar verir. Yeni gözdeleri ise saygın bir Amerikan ailesine mensup olan Charles Van Doren isimli yarışmacıdır. Stempel ve Doren artık karşı karşıyadır. Fakat hesapta bir zıtlık vardır! Genç bir avukat olan Dick Goodwin yarışa şike karıştırıldığından kuşkulanarak harekete geçer…

Ben Anderson, adeta kaybedenler kulübünün bir müdavimi üyesine dönüşmüştür. Muharrir olarak kıt kanaat geçimini sağlama sıkıntısındaki Anderson'un karısı, çocuğunu da yanına alarak terk etmiştir. Esasen içki ile meseleleri olan Ben düzgünce alkol denizinin derinliklerine hakikat yol alacaktır. İçki ile olan tehlikeli flörtü nereye gitse peşini bırakmamaktadır; işte artık de Las Vegas'tadır ve yeniden alkol sorunları ile cebelleşmektedir. Lakin, hayatına giren Sara ismindeki hayat bayanı, güya bir şeyleri değiştirecek üzere olur…

Hejar, tüm ailesini çatışmalarda kaybetmiş küçük bir Kürt kızıdır. Fakir bir akrabası tarafından genç bir bayan avukatın yanına bırakılır. Avukatın konutunda, ayrılıkçı örgüt üyesi iki kişi de kalmaktadır. Polisin yargısız infazı sonucu avukat ve beraberindekiler hayatlarını yitirirler, lakin küçük kız mucizevi formda polisler tarafından fark edilmeksizin daireden çıkmayı ve komşuya sığınmayı başarır. Komşu, Türkiye cumhuriyetinin kuruluş ülkülerine sıkı sıkıya bağlı bir emekli hakimdir ve kısa müddet evvel eşini yitirmiştir. Hakimin temizlikçisi de Kürt’tür ve onun çevirmenliği sayesinde kızın durumu kısmen anlaşılır. Onu polise teslim etmeye gönülleri el vermeyince, biri Türkçe, başkası ise Kürtçe bilmeyen; ortalarında ise büyük bir yaş farkı bulunan bu iki insan birebir meskende kalmaya başlar.

Ingemar; ağabeyi, hastalıklarla boğuşan annesi ve çok sevdiği Sickan ile birlikte yaşamaktadır. Ağabeyi daima olarak onu hakir görmekte ve onunla eğlenmektedir. Ingemar da onunla pek anlaşamamaktadır. Yaz tatili esnasında annesinin yalnız kalmasının daha güzel olacağı düşünüldüğünden dayısının yanına yollanır. Ingemar içinde bulunduğu orijinal ve taptaze ortamda kendi hayatının dönüşümünü seyretmeye başlayacaktır. Yaz biterken ise artık anlatacağı çok şeyi olacaktır.

Avustralya'nın çölüne gerçek bir seyahat yapıyoruz. Buradaki insan-doğa ilgisi sırf en saf haliyle hayatta kalma içgüdüsü üzerine konseyi. İki İngiliz kardeş, babalarının intiharı üzerine çöle hakikat kaçarlar. İki küçük oğlan çocuğu, sırf kent hayatına alışkındır ve bu türlü bir ortamda ne yapmaları gerektiğinden habersizdir. Seyahatleri sırasında genç bir Aborjin'e rastlarlar. Genç Aborjin, geleneklerini yerine getirerek rüştünü ispatlamak için birkaç aylık çöl hayatını yaşamaktadır. Bu tanışmadan itibaren kardeşlerin de hayatında büyük bir değişim yaşanacaktır.

1984 İngiltere’si… Kuzeyde çalıştırılma metotları nedeniyle şartlarına karşı gelen madencilerin grev yaptığı dönem… Billy Elliot yaşına karşın olgun, 11 yaşındaki bir çocuktur. Babası ve ağabeyi ile birlikte yapılan grevlere katılmaktadır. Billy, kararlarını tıpkı bir yetişkin kararlılığıyla vermeye çalışmaktadır. Bir gün boks sporunu bırakıp bale yapmak istediğini söyleyince ise ailesi ona karşı çıkacaktır. Fakat Billy’nin yanında onun bu kararını destekleyen beşerler da olacaktır.

Üvey babası tarafından gördüğü şiddet nedeniyle çok sıkıntı vakitler geçirmekte olan ve hayatı kırık dökük olan Erik büyüme çağında olan depresif bir gençtir. Üvey babası sonunda, onu yatılı bir okula göndermeye karar verir ve bu birinci bakışta Erik için bir kurtuluş muştusu üzeredir. Erik büyük umutlarla gittiği bu yerde son derece acımasız bir atmosferle karşılaşacaktır. Öğrenciler ortasındaki ürkütücü rekabet ve öğretmenlerin bile kelam sahibi olamadığı bu boğucu baskı ortamı adeta bir hapishanedir. Erik'i eskisinden daha güç günler beklemektedir.

Robert Stroud ömür uzunluğu mahpusa mahkum edilir. Bir gün kaldığı hücreye yaralı bir kuş gelir ve onu tedavi eder. Vakitle kuşlar konusunda uzmanlaşan Stroud, artık kuşlar konusunda bir eksper olmuştur. Hapishanede güç kaidelerde yaşayan Stroud kuşlara daha fazla ilgi göstermeye başlar. Alcatraz'a nakledilen Stroud, burada da kuşlara olan ilgisinden vazgeçmeyecektir.

İnsan doğuştan engelli olarak dünyaya gelse bile o mahzuru aşmanın ve imkansız denilen şeye hayat vermenin bir yolu kesinlikle vardır. Bunun için gereken tek şey istektir. Christy Brown, beyin felçli olarak dünyaya gelir ve hiçbir vakit hareketlerini denetim altında tutamaz. Ayrıyeten tüm hayatı tekerlekli sandalyede geçer. Bir gün sol ayağının bu felçten etkilenmediğini keşfeder ve onunla hayata değişik bir biçimde tutunur. Bu onun için bir talihtir. Üzerinde çalışmaya başlar ve bu yolla kendi ruhunda gizli yeteneği açığa çıkartır. Yalnızca sol ayağını kullanarak yazdığı romanlar ve şiirler, onun İrlanda edebiyatının saygın isimleri ortasına girmesini sağlar.

Annesi Rio de Janeiro`nun merkez istasyonu önünde öldürüldükten sonra, küçük çocuk, yalnız ve güzelliğe inanmayan bir bayan tarafından sahip çıkılır. Bayan, aklına birinci gelen, çocuğun üzerinden çıkar elde etme niyetiyle, Brezilya`nın uzak Kuzeydoğusunda yaşayan babasına götürüp teslim etme sorumluluğu ortasında kalır. Sonuçta onları giderek daha da uzak ve tanışık olmadıkları yerlere götüren kamyonlar ve otomobillerde seyahat ederken, ortalarındaki düşmanlık da yok olmaya başlar. Seyahat, her birinin kendi kişiliklerini bulacağı bir seyahate dönüşmektedir.

Chance, kendisini bildi bileli yanında yaşadığı yaşlı adamın konutunda bahçıvanlık yaparak büyümüş ve hayatında bir defa olsun sokağa çıkmamıştır. Bütün hayatı bahçede bakımını yapıp büyüttüğü çiçeklerden ve televizyondan ibaret olan Chance, yaşlı adam bir gün ölünce ortada kalır. Zira mesken artık satılacaktır. 

Kendi varlığının haricinde yaşadığına dair hiçbir ispat olmayan Chance, avukatlara yıllardır yaşlı adamın yanında kaldığını kabul ettiremez. Nüfus kağıdı bile yoktur. Kendini birden sokaklarda bulunca yıllardır görüp bilmediği hayatın rutinleri ile tanışır. Birinci sefer sokaklarda yürür, otomobile biner… Ve birden bahtı hiç kestirim etmediği bir yerde dönüverir.

Akıl hastanesinde ömür törpüleyen zavallı Karl'ın öyküsü… Çocukken çok dindar bir ailede büyüyen Karl, ailesi tarafından Tanrı’nın bir cezası olduğuna inandırılmıştır. Bir gün annesini kasabanın serserileri ile cinsel alaka sırasından gören Karl, yaptıkları şeyin yanlış olduğunu düşünerek onları bıçaklayarak öldürür. Bu cinayet sebebiyle akıl hastanesine konur ve artık, 25 yıl sonra özgür kalarak tekrar topluma karışır. Köprünün üstünden artık çok sular akmıştır ve yeni duruma alışması kolay olmayacaktır…

Hayatı çalıştığı transatlantikte geçen Danny Boodman, bir gece kimin tarafından bırakıldığı belirli olmayan bir kutu bulur. Kutunun içerisindeki şey ise şaşkınlığını bin kat daha artırır. Kutunun içerisindeki şey yeni doğmuş bir bebekten diğeri değildir. Çaresizce bebeği odasına götüren Boodman, bebeğe karşı büyük bir bağlılık geliştirir. Ona Novecento ismini verecek ve son nefesine dek odasında tek başına büyütecektir. Novecento ise babası Boodman bir kaza sonrası hayatını kaybedene dek bu mabetten çıkmayacaktır. O gün odasında çalmaya başladığı piyano, tüm gemiyi şaşkınlığa sürükleyecek, yakın vakitte herkesi kendine hayran bırakacaktır.

Travis, içine kapanık bir adamdır. Ruhunda gizlediği şeyleri dışavurmaktan tamamen kaçınmaktadır. Kimsenin gitmeyi bile düşünmeyeceği yollardan yürümektedir. Bir gün Travis'in kardeşi onu tekrar çağdaş dünyaya davet eder. Kendi oğlu dahil herkes onu beklemektedir. Travis yine yollara düşecektir elbette ki; lakin evvelki amacı uzun bir vakittir görmediği eski karısını bulmak olacaktır.

Tomek, postanede çalışan genç bir memurdur. Kendi halinde ve son derece sıradan görünen ömrünün görünmeyen yüzünde, aslında derin, takıntılı bir ruh halini büyütmektedir.

Tam karşı binasında yaşayan Magda'ya karşı obsesif bir tutkuyla karışık bir aşk besleyen Tomek, daima olarak Magda'nın meskenini teleskopla izlemekte ve onunla ilgili olan her şeyi takip etmektedir. En sonunda bir gün Magda'ya hislerini itiraf eder, ama ondan aldığı yanıt Tomek'in bütün varlığını altüst edecektir. Sanki cinsel tutkuları, aşk sanarak bir yanılgı içerisinde miyiz, yoksa seksten daha güçlü ve bağımsız olan bir aşk duygusu sahiden var mı?

Karısını öldürmeye teşebbüs cürmünden karar giymiş ve mahkemesini bekleyen bir mahkum olan Claude Gaspard, diğer bir hücreye transfer edilince, bu hücrede tanıştığı mahkumların hapishaneden kaçma planlarının olduğunu öğrenir. Bu sırada mahkum olduğu dava niyet, Gaspard'a, en fazla 5 yıl içinde hapishaneden çıkacağı açıklanır. Ancak kaçış planı hala işliyordur ve başka mahkumlar er geç bu durumu öğrenecektir… Gerçek bir olaya dayanan Le Trou, sinemanın çekimlerinin bitmesinden bir kaç ay sonra ölen direktör Jacques Becker'in son sinemasıdır.