Evde Sıkılanlar Buraya: Jeneriği Başlar Başlamaz Sizi Etkisi Altına Alacak 41 Romantik Dram Filmi

Nelson Moss, tüm hayatı işi olan, işkolik bir adamdır. Bir gün ehliyet almak üzere girdiği bir imtihanda Sara isimli deli-dolu bir kızla tanışır. Sara, Nelson'dan en azından bir ay boyunca onunla yaşamasını ister. Nelson, teklifi kabul edecektir. Kısa müddette birebir konuta taşınan iki insan, tekrar kısa müddette birbirlerine aşık olacaklardır. Sara, hayatında birinci sefer birisine aşık olmuştur. Nelson'ın bilmediği ise aşık olduğu Sara'nın kanser olduğudur. İki insan, mevtle hayatın girdabına bir arada tutulmuşlardır.

Başarılı bir kardiyoloji cerrahı olan Maggie Rice başarılı giden bir ameliyat esnasında nedensiz yere hayata veda eden hastasını geri döndürmek için elinden geleni yapar lakin hastasını kurtaramaz. Bu acı olay sonrasında kendisine olan itimadını kaybeden bayan artık daha umutsuz, daha mutsuzdur. Bu sırada Los Angeles semalarında gezinen melek Seth, Maggie'nin bu uğraşlarını görmüş ve ziyadesiyle etkilenmiştir. Maggie'nin üzülmesine dayanamayan Seth, hoş bayana çoktan aşık olmuştur. Vakit Maggie'yi yaşama döndürme vaktidir ve Seth aşkı için melekliğinden vazgeçecektir. Lakin bu karmaşık sistemde insan olarak yaşamak zannettiği kadar kolay mıdır?

İki insan birbirleri ile gerçek manada birleştiklerinde ortalarındaki bağ bazen öylesine naif ve kolay olur ki cennetteyken bile yüreği harekete geçirebilir. Her seferinde yanlışsız yerlerde ancak yanlış vakitlerde bir ortaya gelen kalpleri cennet, gözyaşları ile yıkar. Bu kırık kalpleri onarmak için ise cennet, vakti aşar. Kate, doktorluk mesleğinde bir diğer iş teklifi nedeni ile oturduğu yerden taşınmak zorunda kalır. Göl kenarındaki konutundan ayrılmak ise işin en sıkıntı kısmıdır. Kendisinden sonraki kiracıya, kendi ismine gelecek mektupları göndermesi için bir not bırakır. Yeni kiracı Alex, meskeni dehşet bir halde bulur. Bakımsız, pis ve yıllar içinde yıpranmış bir hali vardır. Tuhaf bir vakit kayması imkansız bir aşkın başlangıcıdır.

www.panorama.it

Emma (Anne Hathaway) ve Dexter (Jim Sturgess) birbirlerine büsbütün zıt toplumsal yapılardan gelen iki genç insandır. Emma emekçi sınıfı bir aileden yetişmiş, hayata dair devrimci ruhu olan bir genç kızdır. Dexter ise baba parası ile okuyan, çapkın ve cümbüşten diğer bir şeyi umursamayan biridir. İkilinin yolları üniversiteden mezun oldukları gün kesişecek ve 15 Temmuz tarihi uzun yıllar sürecek bir arkadaşlığın başladığı gün olacaktır. Onların hayatları bazen bir arada bazen uzak diyarlarda akıp giderken, her yıl 15 Temmuz'da aralarındaki münasebetin seyrine de şahit oluruz. Memnunlukları, hüzünleri, umutlarıyla geçen 20 yılın akabinde tanıştıkları mezuniyet gününün gerçek manasını da anlayacaklardır…

Chris Nielsen ve karısı, Annie kaçınılmaz bir biçimde birbirine bağlanmış olan, birbiri için yaratılmış bir çifttir. Bir araba kazasında çocukları öldüğünde Chris'in tutkusu ve şefkati Annie'yi yaşama bağlayan tek şey olarak kalır. Bir gün Chris de öldüğünde, acıya dayanamayan Annie kendi canına kıyar. Sevgilisine her ne kıymetine olursa olsun bağlanmış olan Chris, cenneti terk eder ve karısıyla birlikte olmak için cehennemin derinliklerine gerçek bir seyahate başlar.

Sam ve Molly birbirlerine delicesine aşık bir çift. Yeni bir apartmana taşınan çift, yolda serseriler tarafından atağa uğruyor ve Sam arbede sırasında öldürülüyor. Fakat Sam bir hayalet olarak yaşamayı sürdürüyor ve sevgilisini tehlikelerden uzak tutmak ve kendi mevtini planlayanları bulmak için işin inceliklerini öğrenmeye başlıyor. Bu ortada beşerlerle bir falcı aracılığıyla irtibat kurmayı başaran Sam, adım adım 'öteki dünyaya' ilerlerken Molly'e daha çok aşık olmaktan kendisini alamıyor.

Michael münasebetlerde bağlanma sorunu yaşayan lakin yemek pişirme konusunda usta olan bir şeftir. Soğuk görünümlü ancak işinin ehl-i hekim Susan ise uzun vakittir özel hayatına kimseyi sokmadan, kendisini yalnızca işine vermiştir. Susan ve Michael yakınlaşırken, tüm dünyada insanların hislerini bir bir yok eden bir salgın hastalık ortaya çıkar. Beşerler sevme yetilerini bir bir kaybederken Susan ve Michael'ın aşkı hayata tutunabilecek midir?

Zengin bir erkek ile bir evlilik yapmayı mesleği için hayati bir problem olarak gören Austen, yoksul bir ailede yetişmiş olmasına karşın müelliflik konusunda fark edilmesini sağlayacak kadar tesirli yeteneklere sahiptir. Lakin bu yeteneklerin bir bayan olarak toplumda hiçbir pahası olmadığı kanısı dayatılmaktadır. Her şeye karşın, kendini gösterebileceği tek yolun güçlü Wisley ile evlenmesi olduğu kanısına karşı çıkmak ister. Ailesinin tüm baskılarına direnen Jane, yetenekli genç avukat Tom Lefroy ile tanışacak ve bu kendine inançlı genç adamla birbirlerine olan aşkları, sahip oldukları her şeyi bir kenara iterek yeni bir hayata başlamaları için büyük bir cüret verecektir.

Henry DeTamble, Chicago’daki bir kütüphanede Clare Abshire ile tanıştığında aslında Henry’nin bir vakit yolcusu olduğunu anlarlar. Clare, bu husus hakkında daha fazla bilgi sahibidir. Henry şimdi gereğince vakti dolaşmadığı için durumun farkında değildir. Henry, genç bayana aşık olur. Farklı vakitlerine yaptığı seyahatlerinden birinde gelecekteki eşi Clare’in 6 yaşındaki hali ile tanışmıştır. Ressam Clare, yılların akabinde tekrar karşılaştıklarında onunla evlenir. Birinci vakitlerde kocasının apansızın ortadan kaybolmaları ile baş edebileceğini sanırken yalnızlık hissi ile sınanacaktır aşka dair.

Bir bayan için, sevdiği adama bütünüyle teslim olmuş ve bütün hayatının manasını onun üzerine kurmuş hatta onunla nefes alırken, adamın bir hastalık nedeni ile çekip gidecek olması kolay kaldırabileceği bir şey değildir. Holly, kocasına aşıktır ve bir gün Gery ölümcül bir hastalığının olduğunu öğrenir. Tek istediği kendisinden sonra Holly için hayatı kolaylaştırmaktır artık. Bu vesile ile ölmeden evvel bir sürü mektup muharrir karısına. İşte bu mektuplar sayesinde Holly tekrar hayata tutunmayı öğrenecektir.

Bir çağ değişirken doğmuş olan Adaline Bowman, geçirdiği bir kaza sonucu hiç yaşlanmamakla 'ödüllendirilir'. 29 yaşında yaşlanmamaya başlar ve yıllar boyunca insanlardan mümkün olduğunca uzak, izole bir hayat sürmek zorunda kalır. Bu süreçte dünyanın sıra dışı değişimine de tek başına şahit olur ve bunun zorluğunu tek başına atlatmayı başarır. Bu yalnızlık karizmatik Ellis Jones ile tanışana kadar sürer… Ellis Jones, Adaline'e hayatı gerçek manada yaşamanın nasıl bir his olduğunu hatırlatacak, bir adım daha ötesine geçerek gerçek aşkı yaşamasını sağlayacaktır. Adaline, genç adamın ailesiyle geçireceği bir hafta sonunda tekrar sırrının ifşa olması tehlikesini yaşayınca hayatını sonsuza dek değiştirecek bir karar verir…

Kurallara meydan okuyan Tyler (Robert Pattinson) ve gerisinde bir trajedi gizleyen Ally (Emilie de Ravin). Daha evvelki hayatları acılarla geçen bu iki gencin birbirlerine duydukları aşk, onların ömürlerini kurmalarında en büyük güç olacaktır. Pekala bu aşk, çocukluk felaketlerini unutturmaya yetecek midir? Kardeşi intihar ederek ölen Tyler, annesi ve babasınında ilgilerinin bu olaydan sonra kopması üzerine sıkıntı anlar yaşamaktadır. Ally ise annesinin cinayetine şahit olmuş bir genç kızdır. Bir noktada bu iklinin yolları kesişir.

Juniper 'Joon' Pearl, zihinsel istikametten engelli olan, tuhaf alışkanlıklara ve ritüellere sahip tuhaf bir bayandır. Başındaki bu geniş boşluğu bir şeylerle ilgilenerek doldurmaya çalışmaktadır. Bir gün en az kendisi kadar tuhaf bir adama aşık olur. Bu adam, kendine rol model olarak Buster Keaton'ı seçmiş ve onun üzere yaşamayı tercih etmiştir.

ap3-p.alchetron.com

Yazar olma basamaklarını tırmanan Nick Carraway 1920'lerde cümbüş hayatının gözdesi pozisyonuna yükselen New York'a gelir. Kendi Amerikan duşunun peşindeyken tesadüfen milyoner Jay Gatsby ve onun etrafıyla yolları kesişir. Carraway'nin alkolün su üzere aktığı, göz kamaştırıcı partilerle tanışması fazla vakit almaz. Öte yandan bu büyülü Amerikan hayalinin çöküşü de yaklaşmaktadır. Dışarıdan görkemli görünen bu hayatın örtbas etmeye çalıştığı gerçekler su yüzüne çıkacaktır…

Dean ve Cindy’nin evlilikleri büyük bir başarısızlığa uğramıştır. Hayatlarının bu trajik sürecinde çift, gençlik yıllarına ve birbirlerine aşık oldukları vakitleri hatırlamaya çalışırlar. Film zıt kavramları karşı karşıya getiriyor. Sevgi nefrete, geçmiş günümüze, hayal gerçeğe, gençlik yaşlılığa, erkek bayana karşı geliyor.

Küçük yaşta öksüz kalan, babasını da öldü bilen Jane Eyre, kendisine köle üzere davranan halası tarafından fakir kızların gittiği katı disiplinli bir yatılı okula gönderilir. On yıl kadar kaldığı bu okula sonunda öğretmen olur. Bir müddet sonra da Edward Rochester’ın malikânesinde mürebbiyelik yapmaya başlar. Jane, giderek hayal bile edemeyeceği zorluklar ve acılar yaşayacak, beş parasız ve evsiz barksız kalacak, erkeklerin egemenliğindeki bir dünyada bir bayanın tek başına ayakta kalabileceğini kanıtlamak için savaşacaktır…

Kahramanımız Zia(Patrick Fugit) da sevgilisinden ayrılmanın verdiği acıyla daha fazla yaşamak istemez ve intihar eder. Yeni dünyasındaki ömrüne alışmaya çalışırken, sevgilisinin de intihar ettiğini öğrenir ve onu aramaya başlar. Onu ararken karşılaştığı eski Rock yıldızı Eugene ve ezkaza geldiğini sav eden Mikal(Shannyn Sossamon) ile bir seyahate çıkar.

Yaşadığı muhitin en beğenilen gençlerinden birisidir Landon Carter (Shane West)… Tabi bu “güzide” adamın ailesinin o etrafın en güçlü ailelerinden birinin oğlu olması büyük ihtimalle şöhretinin de kökenini belirleyecektir… Lakin bu durum, dramatik bir halde değişecektir… Çünkü etrafın en sevilen ve tanınan gençlerinden biri olan Carter, günün birinde içinde bulunduğu kümenin başının belaya girmesi sonucunda bir ceza alacaktır. Fakat bu “ceza”, okulda sahnelenecek olan tiyatro oyununda misyon alması biçiminde uygulanacağı için, adeta bir mükafata dönüşecektir. Zira burada karşılaşacağı sessiz ve utangaç bir kız olan Jamie’ye (Mandy Moore) aşık olması, çiftin romantik bir süreç yaşamasına imkan sağlar…

Laszlo Almásy bir harita yapımcısıdır ve sahra çölünün birtakım bölgelerinde harita çıkarmakla vazifelidir. II. Dünya Savaşı'nda geçen kıssada, bir uçak kazasında Almásy'nin vücudunda yanıklar oluşur ve Almásy yatağa düşer. Ona bakacak kişi Hanna isminde bir hemşiredir. Eski bir İtalyan manastırında kalmaya başlayan Almásy, gizemli geçmişini hatırlamaya başlar.

Bu aşk öyküsünde Kitty, genç, zeki, utangaç ve biraz da duygusuz bir hali olan Dr. Walter Fane ile evlidir. Tabibin uzmanlık alanı enfeksiyona neden olan hastalıklardır. İşine fazlası ile düşkün olması karısının mutsuzluğuna neden olmaktadır ki Walter bunu, karısının kendisini aldatmakta olduğunu keşfettiğinde bile anlayamaz. Bilakis intikam dileği ile dolar. Dahası bu hususta öylesine acımasızlaşır ki bu intikamı farklı bir yolla gerçekleştirmeyi planlar. Çin’de herkesi öldüren bir kolera salgınının olduğu bir köyde hekimlik yapmayı kabul eder. Karısı da onunla gitmek zorundadır. Mevt döşeğinde var olmaya çalışan bu köydeki beşerler ortasında deneyimleyecekleri hayat onlar için de büyük bir dönüşüm manasını taşımaktadır.

Hye-Young, Amsterdam’da yaşayan genç ve hoş bir ressamdır. Kentin en işlek meydanında insanların fotoğraflarını yaparak ve kendi tablolarını satarak geçimini sağlamaktadır. Park Yi ise, kentte uluslar ortası uyuşturucu trafiğinde kıymetli rol oynayan Kore mafyasının buyruğundaki bir kiralık katilidir. Park Yi, bir papatya tarlasında fotoğraf yaparken gördüğü Hye-Young’a aşık olur.. Onun çalıştığı meydanı karşıdan net bir formda gören bir daire kiralar ve hergün onu izler. Lakin kendini gösterme hamasetini bulamaz. Bunun yerine hergün saat 4:15’de onun dükkanının önüne bir demet papatya bırakıp, “çiçekler” diye bağırıp ortadan kaybolmaktadır. Bu gizemli hayranından hergün tıpkı saatte çiçekler alan Hye-Young, hiç görmediği bu adama aşık olmuştur.

Alkol problemleri yüzünden her şeyini kaybetmiş olan Hollywood senaristi Ben Sanderson ( Cage) vefatına içmek için Las Vegas'a gelir. Burada tesadüfen tanışacağı hayat bayanı Sera ( Shue ) ile aşka dönüşen münasebeti ise artık hayata farklı bir açıdan bakmasına sebep olacaktır

İkisi de sert şartlar altında yaşayan bir çiftçi bir de kovboyun yolları bölgedeki Brokeback Dağı'nda kesişir. Bu dağdaki çiftlikte tanışan ikili ortasında vakitle bir çekim oluşur ve günlerini birlikte geçirmeye başlarlar. Bu birliktelik son derece içten ve duygusal bir boyut kazanır…

Mr. Dashwood yasalar gereği mirasını birinci karısından olan oğluna bırakmak zorundadır. Oğlundan ikinci karısı ve ondan olan kızlarına dayanak olmasını rica eder. Ama oğlunun karısı bunun gerçekleşmesini engellemek için elini yapar. Biri büsbütün hisleriyle, başkası de yalnızca mantığıyla hareket eden iki kız kardeş, 19.yüzyılın erkek hükümran ve ahlakçı dünyasında bir de ekonomik meselelerle baş etmek zorunda kalırlar. Tüm toplumsal ve ekonomik baskılara karşın mantık ve his aşkla birleştiğinde, bu iki kız kardeşe güç verecek, onlara mutluluğun kapılarını açacaktır.

Tom Hansen, hayatından büsbütün çıktığına emin olduğu vakit Summer Finn ile tanıştığı birinci günü hatırlar. Tom, kıza birinci gördüğü anda aşık olur. Hayatının geri kalan kısmını bu kızla birlikte geçirmesi gerektiğini biliyordur. Ne var ki Summer ne aşka ne bağlara inanmamaktadır. Buna karşın ortalarında arkadaşlıktan öte farklı bir alaka başlar. Birlikte geçirecekleri günler sıradışı, eğlenceli ve komik bir kıssaya tanıklık edecektir.

Teknolojinin son hız ilerlediği bir periyotta, beşerler üstesinden gelemeyecekleri hiç bir sorun olamayacağına inanmaya başlamışlardır. 'Titanic' isimli dev transatlantik ise, insanlığın tabiata karşı gövde gösterisi üzeredir. Bu 'Düşler Gemisi' nin yolcuları ortasında Avrupa`da birkaç yıl geçirdikten sonra Amerika'ya dönmekte olan, Jack isimli genç bir ressam ile nişanlısı ve annesiyle Philadelphia`ya giden Rose isimli genç bir kız da vardır. İki genç, baht yapıtı tanışacak, ortalarındaki sınıf farkına aldırmaksızın birbirlerine yakınlaşacaktır. Bu ortada tabiat insanoğlunun günden güne artan kibirine bir nokta koymayı planlamaktadır. Yola çıkılmasından dört buçuk gün sonra, 10 Nisan 1912'de, Titanic iki saat kırk dakika süren ve sulara gömülmesiyle son bulan, hüzünlü olayların başlamasına neden olacak buz dağına çarpacaktır.

Eski bir tarih öğretmeni olan Pat Salitano (Bradley Cooper), hayatında bedel verdiği her şeyi bir günde yitirmiş bir adamdır. yaşadığı önemli bir travma sonrası patlar ve akabinde mahkeme kararı ile 8 ay rehabilitasyon merkezinde tedavi görür. Çıktıktan sonra hayatını tertibe koymak kuralıyla ailesinin meskenine geri yerleşen Pat'in yegane hedefi düzgün bir adam olup, işini geri almak ve karısı Vicky'yi bu sayede geri kazanmaktır. Lakin durum Pat için sandığından daha sıkıntı olacaktır. Bir yemekte, aile dostu Tiffany ile karşılaşan Pat, genç bayanla eski eşine ulaşmak gayesiyle yakınlaşır. Bir 'iyilik' karşılığı Pat'e yardım teklif eden Tiffany, her ikisi içinde umut ışığı olacak yeni bir kapı açacaktır…

16 yaşındaki Hazel üç yıldır tiroid kanseriyle boğuşmaktadır ve kanser akciğerlerine de sıçradığı için yanında bir oksijen tüpüyle gezmektedir. Kanserli hastalar için oluşturulan takviye kümesinin bir terapi seansı esnasında Augustus isimli bir gençle tanışır. Augustus da beyin tümörüyle savaşmış ve bu yolda bir bacağını kaybetmiştir. İkili birlikte vakit geçirdikçe birbirlerine aşık olurlar. Akciğer tedavisi için hastaneye yatırılan Hazel'ın yanından bir an dahi ayrılmayan Augustus, sevgilisinin çok istediği bir hayali gerçekleştirmek için onunla birlikte yola çıkar. Planlarına nazaran Amsterdam'a gidecek ve Hazel'ın en sevdiği muharrir olan Peter Van Houten'i bulmaya çalışacaklardır…

Katrina Kasırgası’nın New Orleans’ı vurduğu gün vefat döşeğindeki Daisy Williams hastane odasındaki yatağındadır. Yanında kızı Caroline vardır. Daisy, kızından ömürlük dostu Benjamin Button’ın günlüğünü yüksek sesle okumasını ister. Benjamin’in sıra dışı bir ömür hikayesi vardır. Birinci Dünya Savaşı sırasında saatçilik yapan bir adam oğlunu savaşta kaybeder. Kör olan saatçi, tren istasyonu için imal ettiği bir saatin geriye hakikat işlemesini sağlar. Hayalindeki şey, bu yolla gidenlerin bir ihtimal geri dönmelerini sağlamaktır. Lakin saat mucize yaratır. Savaşın sona erdiği gün dünyaya gelen Benjamin Button, hayatını tersten yaşamaya başlar. O seksenlerinde biri olarak doğar ve yıllar geçtikçe bebekliğine kadar uzanır ömrü. O noktada da son bulacaktır. Aşk vakti her şey bir müddet karmaşıklaşır fakat yeniden de iki sevgilinin de yürüyeceği yol uzundur.

21 yaşına basan Tim Lake, ailesindeki tüm erkeklerin sahip olduğu bâtın bir yeteneğinin olduğunu öğrenir. Lake ailesinin tüm erkekleri vakitte seyahat etme yeteneğine sahiptir ve Tim de artık bunu kullanabilecektir. Bunu fırsat bilen Tim geçmişindeki utanç verici anlara gidip olayları değiştirmeye başlar. Kısa bir müddet Londra'ya taşınır ve son derece cazibeli bir bayan olan Mary'e aşık olur. Tim herkesten gizlediği yeteneğini bağlarına de yeni bir 'boyut' getirmesi için kullanmaya başlar ve bu sayede her adımı yanlışsız atlatmayı planlar. Lakin bir müddet sonra her sorunu bu formda çözemeyeceğini ve kusurların da hayatın gerekli birer modülü olduğunu fark eder.

15 yaşındaki Adele'in emin olduğu iki şey vardır; o bir kızdır ve kızlar erkeklerle çıkar. Bir gün büyük meydanda Emma'nın mavi saçlarını fark ediverir ve işte o an hayatının değişeceğini anlar. Kendi ergenlik sorularıyla yapayalnız, bakışlarını kendine ve oburlarının bakışlarını kendine çevirir. Emma'yla yaşadığı aşkı bir bayan olarak, bir yetişkin olarak yaşamaktadır. Lakin Adele ne kendisiyle ne ailesiyle ne de bu absürt dünyayla barış yapmayı becerememektedir.

1935 yazının en sıcak günlerinden birinde, On üç yaşındaki Briony Tallis, yanlış vakitte yanlış yerde bulunarak görmemesi gereken bir şeyi aklına kazır: Ablası Cecilia ve hizmetçilerinin oğlu Robbie’nin kapalı bir biçimde cilveleşmelerine şahit olmuştur. Çocuk aklı ile gördüklerini yanlış yorumlaması yıllarca sürecek büyük bir trajedinin yaşanmasına neden olacaktır. Bir daha hiç düzelmeyecek kadar trajik bir formda mukadderatları birbirlerine bağlanan bu üç insan da, hak etmedikleri bir kefaretin farklı biçimlerde kurbanı olacaklardır.

Bayan Bennet'in (Brenda Biethyn) hayatta bir tek emeli vardır. Beş kızına uygun birer koca bulup evlendirmek. Kızlar da bu hususta anneleriyle hemfikir üzeredir, evlenmemek için 100 sebep saymaya hazır olan Lizzie (Keira Knightley) hariç… Bir gün, yakındaki bir yazlık konuta varlıklı bir bekar ve kentli arkadaşlarının taşınacağı haberi gelince heyecan doruğa çıkar – en sonunda ufukta birçok iyi kısmet görünmüştür. Gerçekten birinci günden en büyük abla Jane (Rosamunda Pike) ve Bay Charles Bingley (Sîmon Woods) ortasında bir bağ oluşur, Lizzie ise onun güzel ama son derece züppe dostu Bay Darcy (Matthew MacFadyen) ile karşı karşıya kalır. Vakit ilerledikçe bu benzeri tabiatlı iki insanın bağı aşk ve gurur ortasında bir çekişmeye dönüşür.

1940'lı yıllarda ABD, Kuzey Karolayna'daki kıyı kasabası Seabrook'a genç bir kız gelir. Ailesiyle geçireceği sakin bir yazı hayal eden Allie bir karnavalda tanıştığı Noah'la yakınlaşır. Noah kızı gördüğü anda hayatını birleştirmesi gereken insan olduğunu anlar. Genç kız güçlü bir aileden geldiği ve delikanlı da değirmende çalışan bir emekçi olduğu halde geleceği hiç düşünmeden hayal üzere bir yaz geçirirler ve yeterlice aşık olurlar. II. Dünya Savaşı'nın kızıştığı bir periyotta hayat, aşıkları ayırıverir. Sevdiği kızı aklından hiç çıkarmamış olan Noah savaştan döner. Meğer Allie istekli olarak çalıştığı bir askeri hastanede tanıştığı Lon ile evlenmek üzeredir…

Fransız yüksek lisans öğrencisi Celine (Julie Delpy) ile Amerikalı Jesse (Ethan Hawke), Budapeşte – Viyana treninde bir çiftin hengamesi ile tesadüfen tanışırlar. Jesse, Celine'e, sonraki gün uçağa bineceğini lakin parası olmadığından sabaha kadar Viyana caddelerinde dolaşacağını söyler ve Celine'in kendisine eşlik etmesini ister. Viyana'da trenden inerler ve 14 saat boyunca hayatlarını derinden etkileyecek bir beraberliğe adım atarlar.

Charlie, arkadaşları tarafından ebediyen küçümsenen ve görmezden gelinen, kendi dünyasındaki ferdî problemleriyle boğuşmakta olan problemli bir gençtir. Gerek sınıf gerekse okul arkadaşlarının zalimce alay ettiği Charlie, en yakın arkadaşının intihara teşebbüs etmesiyle güzelce tabana batar. Birebir sene liseye başlar. Bu yeni okulda tanıştığı iki kardeş, Sam ve Patrick'in kendisini arkadaş olarak kabul etmeleri başlarda imkansız üzere görünse de kısa vakit içerisinde yakın arkadaş olurlar. İki kardeş, son derece utangaç bir genç olan Charlie'yi uyandırıp ona hayattan zevk almayı öğretmeye başlarlar. Charlie, her daim bir kenarda beklemekte olan çocukluk travmasıyla baş etmeye çalışacak; Sam ve Patrick aracılığıyla gerçek dünyayı tanımaya başlayacaktır.

Theodore Twombly, eşinden boşandıktan sonra tek başına yaşamaya başlayan ve el işi mektuplar yazarak geçimini sağlayan bir müelliftir. Bir gün reklamlarda gördüğü bir yazılımın işine yarayacağını düşünerek satın alır. Samantha isimli bir sanal zeka uygulaması sunan yazılım Theodore'un aklını karıştırarak ufkunu açacak sorular sormaya başlar. Yazılım sayesinde içinde bulunduğu yalnızlıktan kurtulan Theodore, Samantha'ya karşı değişik hisler beslemeye başlayacaktır.

Kendine ilişkin bir hayatı olmayan,diğer insanların hayatına kendi teknikleri ile ortak olan bir adam…Ve yardıma muhtaçlığı olan genç ve hoş bir bayan…Tatile giden insanların konutlarını kullanarak yaşayan ve karşılığını kendince bozulmuş mesken aletlerini onararak ödeyen tuhaf bir adamın kıssası…Evde kocası tarafından azap gören genç bir bayanla karşılaşan adam epeyce şaşkındır. İlk başta birbirinden çok farklı görünen bu iki insan giderek yakınlaşır ve ortalarında sıra dışı bir alaka başlar.

Umutsuz bir aşkın peşine düşen ve daima yolları şaşıran bir kız, yeniden unutkanlık sonucu bir erkekle karşılaşır ve tesadüfler sonucu ona aşık olur. Biraz zorlamayla başlayıp, gerçek bir aşka dönüşen bu bağlantı, vakitle gelişen umutsuz bir hastalığın kurbanı olacaktır. Ve aşkın tek besini anılar, yavaş yavaş silinir. anıların silinmesiyle dehşet başlar.

Clementine(Kate Winslet) sevgilisi Joel Barish'i(Jim Carrey), bir biçimde hafızasından sildirmiştir. Bundan ötürü kalbi kırılmış olan Joel da birebir şeyi yapmaya karar verir. Clementine'nin yavaş yavaş anılarından kaybolduğunu gören Joel, hala onu çok sevdiğini fark eder. Tahminen de yaptığı yanılgıyı düzeltmek için artık çok geçtir.

Kasablanka, hem unutulmaz bir aşk sineması klasiği olarak hem de Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’ın unutulmaz oyunculukları ile kült olmuş bir üretimdir. 2. Dünya Savaşı sırasında Fas’ın Kazablanka kenti, Hitler’den kaçan Avrupa’lılarla rengarenk, çeşitli bir görünüm kazanmıştır. Rick Blaine karakteri, kentin en tanınan barını işletmektedir. Bir gün eski aşkı Ilsa, direniş başkanı kocası Victor Laszlo ile birlikte gelir. Rick, Ilsa ve Victor’un kentten kaçmalarını sağlayabilecek tek kişidir…