Tüm İnsanlığın Tarihe Olan Bakış Açısını Kökten Değiştirecek Birbirinden İlginç Arkeolojik Çalışmalar

Machu Pichhu 15. Yüzyılda Urubamba Vadisi’nin üstünde kalan bir dağın sırtına inşa edilmiştir. Ve şu an günümüz Peru’nun And Dağları’ndaki antik İnka bölgesi olarak bilinmektedir. Bu bölge 1911’de Amerikalı bir kâşif ve akademisyen olan Hiram Bingham tarafından yine keşfedilmiştir. Bingham, o bölgenin yerlisi olan bir çiftçi tarafından o bölgeye götürülmüş ve kendisine eski kalıntıları ve yerin tarihini anlattırmıştır. Bingham, Machu Picchu’nun öyküsünü dinledikten sonra bu kalıntılara ve bölgenin çarpıcı pozisyonuna hayran kalmıştır.

Sonraki yıllarda Machu Picchu tanınan bir turizm merkezi haline gelmiş ve 1983’te UNESCO Dünya Mirası alanı seçilmiştir. Günümüzde Güney Amerika’nın en kıymetli ve tanınmış antik yerlerinden biri olarak kabul ediliyor ve her yıl binlerce turist tarafından ziyaret ediliyor.

Olduvai Gorge, Tanzanya’nın kuzeyindeki Doğu Afrika Rift Vadisinde bulunan bir arkeolojik alandır. İnsanlığın tarihi ve süratle gelişmiş evrimi hakkındaki bilgi toplamada varlıklı olan bir arkeolojik bir bölgedir. Daha sonra bilim insanları o bölgeyi “İnsanlığın Beşiği” olarak tekrardan isimlendirdiler. Bunun yanı sıra Olduvai Gorge en eski fosilleşmiş insan kalıntıları olan Homo habilis’in bulunduğu yer olarak bilinir.

Bu keşif insanlığın kökenini 1,75 milyon yıl öncesine itti ve insan evrimi teorisine delil sağladı. Bunun yanı sıra Paleolitik ve Neolitik devirlere ilişkin birçok soyu tükenmiş hayvanların kalıntıları da ortaya çıkmıştır. Bu keşifler süratle gelişmiş insan evrimi hakkındaki görüşlerimize yardımcı oldu ve en eski atalarımızın davranışlarına ve ömür usullerine ışık tuttu.

Truva, günümüz Türkiye’sinde bulunan antik bir kenttir. Birçok efsaneye husus olmuştur ve yüzyıllar boyunca büsbütün kurgusal bir yer olduğu düşünülmüştür. Ama 19. yüzyılda Alman arkeolog Heinrich Schliemann, Truva’nın gerçek bir yer olduğuna ikna olmuş ve bunu kanıtlamak için de yola çıkmıştır.

Yıllarını eski metinleri inceleyerek ve onu kentin bulunduğu yere götürebilecek ipuçları arayarak geçirdi. Daha sonra 1870 yılında Truva bölgesinin günümüz Türkiye’sinde olduğuna kanaat geldi ve kazılarına başladı. Birkaç yıl boyunca Schliemann ve grubu bölgede birçok antik yapı ortaya çıkardılar. Truva’daki buluşları antik dünya tarihine ışık tutmaya yardımcı oldu.

Paleolitik ve taş bölümüne ilişkin bu fotoğraflar Fransa’nın güneybatısında bulunan Lascaux Mağarasındadır. Fotoğrafların 17.300 yıl evvel çizildiği varsayım ediliyor ve bu da onları dünyadaki en eski mağara fotoğraflarından biri yapıyor. 1940 yılında Fransa’nın güneybatısındaki Vézère Irmağı vadisinde keşfedilen bu mağara fotoğrafları Homosapienlerin hayatlarına dair bilgiler barındırıyor.

Resimler geyik, at, bizon ve yaban öküzü üzere çeşitli hayvanları tasvir ediyor.

1799’da keşfedilen bu Reşid Taşı eski Mısır resimyazılarını anlamamızı sağlayan eski bir Mısır yapıtıdır. Fransız askerleri bu taşı Mısır’ın Rashid kasabasında (Rosetta) keşfetmiştir. Reşid Taşı keşfedilmeden evvel Mısır resimyazılarını deşifre etmek neredeyse imkansızdı. Lakin iki lisanla yazılan bu bulgu Mısır’ın gizemli lisanını anlamamızda ilerleme sağlamıştır. Birebir vakitte Reşid Taşı eski Mısır lisanını, tarihini ve kültürünü anlamanın bir anahtarı olarak da görülür.

Reşid Taşı’nın Keşfi ve akabinde deşifre edilmesi insanlığın eski Mısır anlayışında ihtilal yaratmış ve eski Mısır bilimine değerli katkılarda bulunmuştur.

Pompeii dünyanın en büyük arkeolojik alanlarından birisidir. Milattan sonra 79’da Vezüv Yanardağının patlamasıyla bu kent yerler altına gömülmüştür. Gömülü olan bu kent Roma dünyasına eşsiz bir bakış açısı sağladığı için muazzam bir tarihi kıymete sahiptir. Sonrasında bu kent 1748’de tekrar keşfedilene kadar sağlam kalmayı başarmıştır. Devasa bir arkeolojik alanı ve çok sayıda Roma yapıtını geride bırakan bu fecî kıssa kenti harap edip sakinlerini öldürmüştür.

Bunun yanı sıra kentin korunmuş kalıntıları bize Roma sanatı ve mimarisi hakkında değer biçilmez bilgiler sağlamaktadır ve arkeologlar için kıymet biçilmez bir kaynak haline gelmiştir. Pompei birebir vakitte tabiatın nasıl bir yıkıcı güce sahip olduğunun bir hatırlatıcısıdır.

Terracotta ordusunun birinci Çin imparatoru olan Qin Shi Huang’ı koruduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Ama Çin İmparatoru öldükten sonra onu korumak için sembolik bir gaye ile yapılan cenaze sanatıdır. Heykeller öbür dünyada onu korumak için milattan evvel 210-209’da imparatorla birlikte mezara gömülmüştür. Daha sonrasında 1974’te o bölgenin yerli çiftçileri bir kuyu kazarken bu arkeolojik alanı keşfetmişlerdir.

Aynı vakitte bu türlü bir keşif Çin İmparatorluğu’nun nasıl büyük bir zenginliğine ve gücüne sahip olduğunu da göstermektedir. Terracotta Ordusu günümüz 21. yüzyılda değerli bir arkeolojik keşif olup Çin kültürünün ve tarihinin sembolü olarak kabul edilmektedir.

Keops Piramitleri ya da öteki ismiyle Büyük Piramitler dünyanın en sembolik ve tanınabilir yapılarından bazılarıdır. Mısır’ın Giza kentinde bulunan büyük piramitler milattan evvel 2560-2540 yılları ortasında Mısır’ın Dördüncü Hanedanı’nın Firavunları için mezar olarak inşa edildiği düşünülmektedir.

Bu piramitler ‘Antik Dünyanın Yedi Harikası’nın en eski ve geriye kalan tek yapılarıdır. Tıpkı vakitte dünyanın en yüksek insan eli ile yapılmış yapılardır ve şuan da tanınan bir turizm merkezi haline gelmiştir.

Ölü Deniz yazmaları, 1940’larda ve 1950’lerde Meyyit Deniz yakınlarındaki mağaralarda keşfedilen Yahudi el yazmalarıdır. Yirminci yüzyılın en değerli arkeolojik keşifleri ortasındadır ve şimdiye kadar ortaya çıkarılan en değerli antik doküman koleksiyonlarından biridir.

Aynı zamanda Eski evrakların içeriği Yahudi dininin ve inançlarınınkökenleri ve gelişimi hakkında bedelli bilgiler sağlamaktadır.

Antikythera Düzeneği bilinen en eski mekanik bir aygıttır. Bu düzenek milattan evvel ikinci yüzyılına kadar dayanmaktadır ve astronomik pozisyonları, tutulmaları ve takvimleri iddia etmek için kullanıldığına dair söylentiler vardır. Otuzdan fazla bronz dişlere sahip olan bu karmaşık aygıtın imali bir yıldan fazla sürdüğü iddia edilmektedir.

KV62 olarak da bilinen bu mezar Mısır’ın Luksor kentinde bulunan Hükümdarlar Vadisi’ndeki kayadan oyulmuş bir mezardır. Howard Carter bu mezarı 1922’de keşfetmiştir ve bu tüm vakitlerin en değerli arkeolojik keşiflerinden biri olarak kabul edilir.

Aynı vakitte eski Mısır’ın ömrü ve kültürü hakkında değer biçilmez bilgilere sahiptir. Ve son olarak 19 yaşında ölen çocuk kral Tutankhamun’un saltanatına da ışık tutmuştur.